Wikipedia

Arama sonuçları

23 Ekim 2014 Perşembe

<div style="width: 125px !important;height: 80px !important;"><div style="display: block;"><a href="http://yazarkafe.hurriyet.com.tr" class="BoomadsButtonLink143" target="_blank"><img src="http://widget.boomads.com/images/bumerangWidget/bumerang-yazarkafe-yazarlari-12580-square.gif" alt="Bumerang - Yazarkafe"/></a></div></div><script type="text/javascript">
boomads_widget_client = "95426aaab3be4b249deb57c8c33e941d";
boomads_widget_id = "143";
boomads_widget_width = "0";
boomads_widget_height = "0";
boomads_widget_trackingparameter = "http://yazarkafe.hurriyet.com.tr";
</script><script type="text/javascript" src="http://widget.boomads.com/scripts/widget.js"></script>
<div style="width: 130px !important;height: 130px !important;"><div style="display: block;"><a href="http://bumerang.hurriyet.com.tr" class="BoomadsButtonLink149" target="_blank"><img src="http://widget.boomads.com/images/bumerangWidget/bumerang-130130-white.gif" alt="Bumerang - Yazarkafe"/></a></div></div><script type="text/javascript">
boomads_widget_client = "95426aaab3be4b249deb57c8c33e941d";
boomads_widget_id = "149";
boomads_widget_width = "0";
boomads_widget_height = "0";
boomads_widget_trackingparameter = "http://bumerang.hurriyet.com.tr";
</script><script type="text/javascript" src="http://widget.boomads.com/scripts/widget.js"></script>
<div><script type="text/javascript">
boomads_widget_client = "95426aaab3be4b249deb57c8c33e941d";
boomads_widget_id = "75";
boomads_widget_width = "300";
boomads_widget_height = "325";
boomads_widget_trackingparameter = "[TrackingParameter]";
</script><script type="text/javascript" src="http://widget.boomads.com/scripts/widget.js"></script></div>
<div style="width: 120px !important;height: 120px !important;"><div style="display: block;"><a href="http://yarisma.hurriyet.com.tr" class="BoomadsButtonLink98" target="_blank"><img src="http://widget.boomads.com/images/bumerangWidget/bumerang-yarisma-120120.gif" alt="Bumerang - Yazarkafe"/></a></div></div><script type="text/javascript">
boomads_widget_client = "95426aaab3be4b249deb57c8c33e941d";
boomads_widget_id = "98";
boomads_widget_width = "0";
boomads_widget_height = "0";
boomads_widget_trackingparameter = "http://yarisma.hurriyet.com.tr";
</script><script type="text/javascript" src="http://widget.boomads.com/scripts/widget.js"></script>
Bumerang - Yazarkafe

16 Ekim 2014 Perşembe

LAW STORIES: YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN HUKUK FAKÜLTESİ Uz...

LAW STORIES: YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN HUKUK FAKÜLTESİ Uz...: YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN HUKUK FAKÜLTESİ Uzun ve yorucu bir maratonun ardından belki isteyerek belk...
YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN HUKUK FAKÜLTESİ Uzun ve yorucu bir maratonun ardından belki isteyerek belki aile, çevre ve toplum baskısıyla hukuk fakültelerinin kapısından içeri adımlarınızı attınız.Yepyeni bir çevre, anlayamadığınız terimler ve yepyeni bir dünya… Yığılır bir anda fakülte efsaneleri, kalın kitaplar,80-90’lar bekleyip 20-30’lar almak, sabahlara kadar çalışmak, okumak okumak ve okumak… Sınav maratonu bitti şimdi dinlenme zamanı diyen müstakbel meslektaşlarım adına üzülerek söylüyorum ki bu doğru. Çok okumalısınız. Ancak üzülmeyin.Önce ne olacağınıza karar vermeniz gerekir.Hukukçu mu yoksa hukuk fakültesi mezunu mu ? Eğer tercihiniz ikincisi ise tüm bunlara çok da ihtiyacınız olmayacak… Şimdi başarılı ve gelecek vadeden bir hukuk fakültesi öğrencisi olmanız için naçizane tavsiyelerimize. Okumak… Öncelikle bu meslek her dalı ile tamamen okuma paradokslu. Sürekli takip etmek zorunda olduğunuz içtihatları ile mevzuatı ile, değişen hukuk diline alışma ihtiyacı ile hem mesleki hem de sosyal olarak gelişmek için okumak mesleğimiz için şart konumda. Hızlı ve doğru okuma yeteneğiniz var ise ne ala… Özellikle Dünya klasikleri, Türk klasikleri okunmalı bakış açısı, yorumlama kabiliyeti ve kelime dağarcığı üst düzeyde tutulmalı. Aynı zamanda genel kültür katacak yayınlar,filmler ve diziler , özellikle Suits çünkü her hukukçu Harvey Specter hayranıdır, takip edilmeli ve mesleğimizin sosyal bir meslek olması sebebi ile hayatın çoğu perdesini aralayabilmiş olmak gerekmektedir. Yabancı dil… Mesleğimizde şu an yabancı dil olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Türk hukukunun yurt dışına açılması ve dünyanın büyük hukuk firmalarının Türk hukuk pazarına girmesi ve gelişen ticari ilişkiler nedeniyle firmalara bu alanda ihtiyaç doğması ile birlikte özellikle ve öncelikle İngilizce olmak üzere yabancı dil hem altın bir anahtar hem de kilit durumuna gelmiştir. Kendimizi geliştirmek amacıyla çok okuyacağız demiştik ya yanına özellikle İngilizce seviyemizi “harika” hale getirme çabalarımızı da ekleyelim… Yaz tatili sürecinde staj mahiyetinde çalışmanız hem okulda teorik olarak öğrendiklerinizi pekiştirmek hem de meslek yaşamına daha kolay uyum sağlayabilmek, sizlerden çok daha önce o sıralardan geçmiş büyüklerinizin tecrübe ve fikirleri ile perspektifinizi geliştirmek adına mükemmel bir fırsat olacaktır. Bunu da üçüncü sıra da önemli adım olarak alalım… Ve son olarak şu anda kadar hiç değinmedik ama tüm bu yoğun temponun yanında ve onun öncesinde, aynı zamanda onlardan vakit bulabilirseniz ders çalışmak… Ve özellikle de o kalın, halk arasında “tuğla” olarak anılan kitaplardan çalışmak. Günlük tekrarlar ve dersleri hocalarınız ile birlikte takip etmeye özen gösterdiğiniz zaman kaydettiğiniz gelişmeyi kendiniz de göreceksiniz. Hukuk nosyonunu kazanmak ve sadece dersleri geçmek değil iyi bir hukukçu olmak istiyorsanız bunu mutlaka yapmalısınız. Yorucudur hukuk okumak, zordur. John Perkins’in de dediği gibi bu bizlere yapılan 2’li, 3’lü hatta 4’lü bir darbedir. Tüm bu zorluklarına rağmen hukuk hayattır ve onu sever onunla birlikte yaşarsanız bir hayat tarzıdır ve size hiçbir çalışma zor gelmeyecektir. Adaletle kalın… EMRE DİRİK
http://www.hukuksokagi.com/guncel/yeni-baslayanlar-icin-hukuk-fakultesi/

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Bumerang - Yazarkafe

10 Ağustos 2014 Pazar

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

9 Ağustos 2014 Cumartesi

     


         Hukuk neden önemlidir sizce ? Peki ya adalet ? Ya da tabloya genel olarak bakıldığında  ‘olan’dan kaçımız mutluyuzdur ? Hiç düşündünüz mü herkesin kendi hukuku kendi adaleti vardır aslında. Belki vicdan deriz buna belki empati belki de prensip.Her kime sorsanız o konunun aslında daha iyi olabilecek bir yanı vardır. Olması gerekeni düşünür ve ona inanırlar. 
quanon
Peki, hukukun ne olduğunu tanımlamaya çalışırsak. Var mıdır hukukun net bir tanımı ? Sorması gayet basit  fakat cevaplaması çok zor bir sorudur. Kısa bir süre bile olsa hukuk eğitimi almış kişinin ilk başta vereceği cevap şu olacaktır : “Hukuk, toplum yaşamını düzenlemek için, uygulanması devlet tarafından yaptırıma bağlanmış kurallar bütünüdür.” Hukuk kuralları, kişilerin gerek şahıslarla gerek toplumla olan ilişkilerini düzenlerken, bunların birbirlerine karşı sahip olacakları hakların ve üstlenecekleri yükümlülüklerin neler olacağını da belirler. Bu kurallar vasıtasıyla hukuk, toplumda barışı, hukuki güvenliği ve toplumda adaleti sağlar.Şüphesiz, bu sorulara verilen onlarca farklı cevap oldu ve bu sorular hâlâ hukukun işleyişi üstüne kafa yoran insanların gündeminde.
Hukuk kelimesi Arapça “hak” kökünden gelir ve hak kelimesinin çoğulu olarak bilinmektedir (galat-ı meşhur). Arapçada “hak” kelimesinin çoğulu “ah’kak”tır. Türk Dil Kurumu’na göre hukuk kelimesi, “Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür”. Bunun dışında hukukun “haklar” anlamı da vardır. Mecazi anlamda ise, ahbaplık, dostluk anlamında da kullanılır.
Doğumundan ölümüne her insan her kuruluş hak ve yükümlülükler taşır. Anayasalar kanunlar kişilere belli hak ve ödevler yüklerler.Bunların da kullanımı sırasında farkında olmasak da hukuki ilişkiler içerisinde oluruz.Hiç ‘su’ alırken hukuk gerçekleştirdiğinizi düşünmüş müydünüz ? 
Hukukun olmadığını düşünelim bir de … İnsanların birbirinin hakkını tanımadığı,güçlünün zayıfın üzerinde her türlü baskıyı yaptığı ve  herhangi bir koruma mekanizması olmayan bir toplumunGeorge Orwell’ın 1984‘ünden farkının olmayacağı muhakkaktır. Kişilerin birbiri arasında bir perde bir çizgi olacağı ve olması gerektiği gibi devlet erkinin de yatay ve dikey bakımdan sınırlarının çizilmesi ve kontrol altına alınması gerekmektedir.Thomas Hobbes ve Jean-Jacques Rousseau‘nun başını çektiği Toplum Sözleşmesi kuramının da savunduğu gibi bireylerin karşılıklı uzlaşma,bazı kurallara uymak üzerinde anlaşma ve birbirlerini şiddet,sahtekarlık veya dikkatsizlikten korumak için birleşmeleri ile oluşturdukları devletin de hukuka riayet etmesi gerekmektedir.Hukukun egemen olmadığı toplumların halleri geçmişten günümüze kadar hep hüsran olmuştur.Ya devlet bölünmüş ya da devlet adamları sürülmüştür.
“Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlâl etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir.”  der  Pierre Calamanderi. Bu nedenle hukuk olmazsa olmazdır. Sine qua non’dur… 

7 Ağustos 2014 Perşembe

HUKUK ALANI İLE İLGİLİ BAZI İÇTİHATLAR :
1- Nüfus kaydının bulunmaması velayetin ve tedbir nafakasının düzenlenmesine engel değildir. Tarafların müşterek beyanı ile varlığı belli olan bir çocuğun sırf nüfus kaydının bulunmaması hukuki düzenlemelere engel değildir.
2- Nüfusa kayıtlı olmayan kişilere ilişkin tanık delili ile veraset ilamı tanzim edilebileceğine ilişkin HGK kararı mevcuttur.
3- Yargıtay görüş ve uygulamaları ;Türkiye"nin de taraf olduğu Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesine göre,kendisini ilgilendiren her konuda ve velayet konusunda çocuğun görüşüne başvurulması ve reyinin alınması gerektiği yönündedir.
4- Kardeşlerin birbirinden ayrılmaması,alıştıkları çevreden ayrılmamaları velayetin tayininde nazara alınacak esaslardandır.
5- Süresinde açılmayan karşılık davanın reddine değil,ayrılmasına karar verilmesi gerektiğine dair içtihatlar son zamanlarda verilmiştir.
6- Velayeti kendisinde olmayan çocuğunu kaçıran anne veya babanın çocuğun menfaatlerini düşünmediği,bu nedenle şahsi ilişki hakkının kaldırılabileceğine dair ;
7- Şahsi ilişki hakkının kullanılmasına mani olmanın velayet hakkının değiştirilmesine neden olacağına dair ;
8- İpotek alacaklısının resmi senetle düzenlenmiş ipoteğe dayalı ipotek hakkını BK alacağın temliki hükümlerine göre adi yazılı belge ile başkalarına devredebileceğine ve borçlunun muvafakatinin gerekmediğine dair 
9- Yeni TCK kapsamında ilk kez düzenlenen ; aile düzenine karşı suçlar başlığı altında yeralan M. 233/2 ile,hamile eşini çaresiz durumda terketmek suçunun ve m. 234 ile velayeti kendisinde olmayan çocuğunu kaçırma suçunun yer aldığı ve bu suçtan dolayı verilecek cezanın ertelenemeyeceği,paraya çevrilemeyeceğine dair
10- Eşlerden biri için ahlaki görev teşkil eden hususların diğer eş için de ahlaki görev sayılacağı ve bu kapsamda eşin ailesine,özellikle anne,baba ve kardeşlerine saygısızlık yapmanın kusur ve boşanma sebebi teşkil edeceği
“Hukukun buyrukları şunlardır: Dürüst yaşamak, başkasına zarara uğratmamak, herkesin hakkını vermek” Ulpianus
“Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst te tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!” Molierac

"Eğer yasalara saygı gösterilmesini istiyorsak, önce saygı gösterilecek yasalar yapmak lazımdır."

Louis D. Brandeis

   
Dünyaca Ünlü Avukat Petrocelli'nin Kaybettiği Tek DavaÜnlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyordu.Futbolcu yakalanmıştı. Ama karısının cesedi ortada yoktu.
Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi. Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu. Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu: "Sayın jüri üyeleri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum. Buna az sonra sizler de inanacaksınız. Neden mi? Bakın, şimdi 1'den 10' a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek... 1, 2, 3, 4, 5, 6,7, 8, 9, 10..."

Bütün jüri kapıya döndü. Kimse girmedi içeri. Avukat bir savunma dahisiydi,öldürücü hamlesini yaptı: "Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz.Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız. işte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum." dedi.
Ama Jüri, ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirdi ve dava bu şekilde sonuçlandı.
Mahkeme çıkışında avukat, bayan jüri başkanına yaklaştı: "10' a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız.Neden böyle bir karara imza attınız?"

"Doğru" dedi jüri başkanı; "Ben de dahil olmak üzere herkes kapıya baktı, ama sadece müvekkiliniz kapıya bakmıyordu; çünkü gelmeyeceğini biliyordu.
 
"Bizleri bilime ve sanata yönelten güçlü dürtülerden biri de, gündelik hayatın acı verici kalabalığından, sıkıcı monotonluğundan ve sürekli değişen kişisel istekler zincirinden kaçma isteğidir."
ALBERT EINSTEIN

"Bilimin temelinde karmaşık matematiksel şekilcilik veya ayinselleştirilmiş deneyselcilik yoktur. Aslında bilimin özünü, gücünü gerçekte neler olup bittiğini öğrenme isteğinden alan ısrarcı bir dürüstlük oluşturur."
SAUL PAUL SIRAG
"Sorun çözümü görememelerinde değil sorunu görememelerinde."
G.K CHESTERTON
"Yaşayabileceğimiz en güzel deneyimi henüz bilmiyoruz.Gizem, gerçek sanatın ve gerçek bilimin beşiğindeki esas duygudur. Bunun farkına varamayan kişi, merak edemez, şaşıramaz, ölüden bir farkı yoktur, gözlerinin önüne bir perde inmiştir."
ALBERT EINSTEIN

17 Haziran 2014 Salı

ADALET

     Yaşlı kadın yatağından kalktı. Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti. Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. Yaşlı kadın 'Günaydın Anne, Günaydın Baba' dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı. Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. 'Günaydın Kocacığım' dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı. Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp 'Günaydın Evlatlarım' dedi. Tüm çerçevelere kısaca göz atıp 'Sizleri, hepinizi çok özledim' dedi.
      Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama 'Bir taksi istiyorum' dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu. Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. 'Patlama be adam' dedi. Nihayet taksiye binebildi. 'Teyze hoş geldin' dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. 'Nereye gidiyoruz?' Kadın kısa bir sessizliğin sonunda 'Tüm bir gün beni taşırmısın?' diye sordu. 'Sana 500 lira veririm.' Adam küçümser bir gülümseme ile, 'Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze' dedi.

Kadın gülümsedi

'O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?'

'Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?'

'Anıtkabir'e'

'Anıtkabir'e mi?

'Evet'

'Tamam teyzeciğim'

'Yaş kaç teyzeciğim?'

'Seksen sekiz'

'Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim'

'Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum'

'Haklısın teyzecim'

Taksi Anıtkabir'in kapısına gelmişti. Şoför 'Teyzeciğim geldik' dedi. Dalgın görünen kadın 'Evladım burada yardımına ihtiyacım var' dedi. 'Benimle gel' Adam şaşırmıştı. 'Tabii teyze' dedi. Kuşkulu gözlerle 'Bizi buraya alırlar mı?' diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak 'Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?' dedi

'Hayır'

'Kaç yıldır Ankara'da yaşıyorsun?'

'Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme'

'Ee o zaman'

'Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben'

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

'Nasıl çıkacaksın Teyze?' diye sordu.

'Her ay nasıl çıkıyorsam öyle'

'Her ay geliyormusun?'

'Evet'

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti. 'Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım' Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra 'Hadi gidelim' dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı. 'Yoruldun mu Teyze' dedi.

Kadın sustu. Bir süre suskunluktan sonra 'Evet hem de çok yoruldum' diye cevapladı.

'Nereye gidiyoruz?'

'Bankaya'

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk'e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.

'Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?'

'Sor bakalım evladım'

'Anıtkabir'de Atatürk'e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?'

'Uzun hikaye evladım'

'Olsun be teyze anlat ne olur'

'Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende 'Adalet' dedim. Bunun üzerine 'Ne güzel ismin varmış' dedi. 'Okulu bitirince ne olacaksın' dedi bana. Hemşire dedim. Oda 'Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır' dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, 'Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın' dedi .'

'Sen ne dedin peki?'

'Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.'

'Peki olabildin mi Adalet Teyze?'

'Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.'

'Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze'

'Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin'

'Haklısın Adalet Teyze. Bu bankamı gelmek istediğin'

'Evet'

'Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?'

'Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım'

'Osman teyzeciğim'

'Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?'

'Tamam teyzeciğim'

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü. 'Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür' diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

'Hoş geldin Hakim Teyze'

'Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.'

'Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?'

'Yok aksine hoşuma gitti. Sağol'

'Nereye gidiyoruz?'

'Seyranbağlarına'

'Tabii'

'Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen'

'Tüm Anadolu'yu karış karış gezdik rahmetli kocamla'

'Ne iş yapardı amca?'

'Subaydı.'

'Ne zaman vefat etti?'

'1952′de'

'Çok olmuş.Gençmiş'

'Kore savaşında şehit oldu.'

'Allah rahmet eylesin Hakim teyze'

' Sağol'

'Seyranbağları'na geldik nereye gideceğiz?'

'Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.'

'Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben'

'Yok bekle burada'

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. 'Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu' yazısını okudu. Anlam veremedi. 'Bu kadın burada ne yapar ki?' diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın 'Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin' dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle 'İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın' dedi.

Araba hareket etti.

'Nereye Hakim Teyze?'

'Hemen iki sokak öteye'

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti. Bu binada da 'Ankara Seyranbağları Huzurevi' yazıyordu.

'Bekle beni'

'Tabii Hakim Teyze'

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım'ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

'İyi misin Hakim Teyze'

'İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor'

'Nereye gidiyoruz?'

'Cebeci Asri Mezarlığına'

'Tamam'

'Teyze nerelisin sen?'

'Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke'ye döndük. Allah'a Şükür Babam'da sağ salim döndü savaştan.'

'Sonra ne oldu?'

'Liseye Aydın'a gönderdi babam. Orada Atatürk'le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul'a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye'de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..'

'Çocuğunuz var mı?'

'Bir kızım bir oğlum vardı.'

'Neredeler şimdi?'

'Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.'

'Ne güzel'

'1978′de Fransa'da Ermeniler öldürdüler.'

'Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani'

'Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.'

'Amin. Ya kızın?'

'O eşi ve çocukları ile İzmit'te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.'

'Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma'

'Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol'

'Geldik Teyze'

'Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.'

'Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.'

'Yok beni alacaklar buradan'

'Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 'yi ona veririm. Gerisi kalsın. Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.'

'Çocukların var mı?'

'İki tane ellerinden öperler.' Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.

'Adları nedir?'

'Kemal ve Ayşe'

'Oğlumun adı da Kemaldi.'

Sessizliğin ardından Osman'ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..

'Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. Atatürk'ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.'

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi. Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu. Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara'da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti. Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi. Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı. Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti.

'Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ'a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ'ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları'ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ'ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.'

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını. Herkesin tek bildiği Osman'ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında 'Gökler bile sana ağlıyor' diyerek ağladığı.
     
ADAMI İPTEN ALMAK

      Halk arasında "ipten adam almak" diye bir söz vardır; avukatlar için kullanılır. "Çok başarılı bir avukat ipten adam alır" gibisinden. Bu sözün nereden geldiğinin öyküsü:

Bir tarihte varlıklı bir İngiliz, ağır bir suç işlemiş. O suçun cezası "idam".
Adam hemen ülkenin en ünlü avukatını tutmuş.
Avukat demiş ki:
— Merak etme... Ben seni kurtarırım. Mahkeme başlamış. Avukat savunmasını yapmış. Ve hâkim kararını açıklamış.
—İdam!
Avukat, hapishaneye gitmiş, müvekkiliyle konuşmuş:
—Merak etme, seni kurtarırım.
—Nasıl?
—Bu işin temyizi var... Temyiz, idamı bozacak.

Dava dosyası temyize gitmiş. Temyiz mahkemesinin kararı:
—Mahkeme kararının onanmasına... İdam!

Adam "hani beni kurtaracaktın" diye avukatına çıkışmış. Avukat hala sakin:
—Merak etme. Seni kurtarırım. Daha her şey bitmedi. Konu, Avam Kamarasına gelecek.

Gerçekten, Avam Kamarası'na gelmiş. Konuşulmuş. Sonunda, parmaklar kalkmış:
—İdam!

Adam sinirli mi sinirli. Avukat da sakin mi sakin:
—Merak etme. Seni kurtarırım. Lortlar Kamarası, idamı geri çevirir. Endişen olmasın.

Lortlar Kamarası toplanmış. Olayı incelemiş. Kararını vermiş:
—İdam!

Adam elinden gelse avukatı bir kaşık suda boğacak. Ama avukat hiç oralı değil:
—Merak etme. Seni kurtarırım. Kraliçe onay vermeden, hiçbir idam
cezası infaz edilmez. Kraliçe bu kararı bozar.

Dosya kraliçe'nin önüne gelmiş. Kraliçe imzayı basmış:
—İdam!

Londra'da bir meydanda idam sehpası kurulmuş. Hâkim, savcı, avukat,
Güvenlik görevlileri, halk orada. Adamı idam sehpasına çıkarmışlar. Adamın
avukata dönük bakışlarından alev fışkırıyormuş. Avukat ise adama "sus"
işareti yapmaktaymış; "Merak etme, seni kurtarırım." gibisinden.
Ve cellât, yağlı ilmeği, adamın boynuna geçirmiş. Alttaki iskemleye de
tekmeyi vurmuş. Adam, ipte sallanmaya başlarken avukat yerinden fırlamış,
cebinden bıçağı çıkarmış ve adamın boğazındaki ipi kesivermiş. Adam zar
zor nefes alır bir halde yere yuvarlanmış. Hemen hâkimler, savcılar koşup gelmişler:
—Avukat... Sen n’aptın?
Avukat, cebinden İngiliz Ceza Yasasını çıkarmış:

— Yasada, müvekkilimin işlediği suçun cezası idam... Siz de onu idam
ettiniz... Ama yasada "idam edilerek öldürülür" diye bir hüküm yok... Bu
durumda ceza infaz edilmiş sayılır.
Bunun üzerine İngiltere'de bir hukuk tartışması başlamış. Kraliçe,
avukatın bu becerisinden dolayı adamı affetmiş.
Ve İngiliz Ceza Yasası'nın idamla ilgili maddesi yeniden düzenlenmiş.
—İdama mahkûm edilen kişi, asılmak suretiyle öldürülür. Olarak
değiştirilmiş.